Dili eğip bükmek ile, kalemi eğip bükmek arasında pek bir fark
yoktur. Her iki eylem de, hakikati tahrif etmek suretiyle tersyüz etme, alaşağı
etme ve farklı bir moda sokma bakımından aynı işleve sahiptir. Böyle
yapmaktan maksat; Muhattabının üzerinde bulunduğu inanç veya görüş
hususunda aklını ve kalbini çelmektir. Nitekim bu yöntemi Ehli kitap (
Yahudiler ) Tevratta Efendimizin (sav) nübüvvetine delalet eden pasajlar
üzerinde uygulamışlardır.
Allah Azze ve Celle bu hususta şöyle buyurur: "Onlardan bir grup, kitapta olmayanı ondan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler ve Allah katından olmadığı halde, "Bu Allah katındandır" derler. Onlar bile bile Allah hakkında yalan uydurmaktadırlar." (1) İmam Fahrettin Razi ayette geçen "dillerini eğip büklerler" cümlesinden maksat şudur der:"Dili eğip bükmek, avurtları şişirerek, çok yaldızlı laflar ederek ve mübalâğa ederek dili eğip büküp konuşmaktır ki bu da, zemmedilmiş kötü bir durumdur"(2). İmam Keffal ise tahrifi şu şekilde izah eder:"Onlar, kelimeye yöneliyorlar, o kelimenin irabını, mânayı değiştirecek bir biçimde tahrif ediyorlardı. Bu durum, Arapların lisanında çokça görülen bir durumdur.. Aynı şeyin İbranîce'de de yapılmış olması uzak bir ihtimal değildir " (3).
Alelıtlak tahrifin şu şekillerde yapıldığını söylemek mümkündür; Birebir metin üzerinde eksiltme ve artırma işlemi, kelime ya da cümlelerin yerini değiştirme ve yorum yoluyla kastedilen mananın çarptırılması. Şüphesiz buna delalet eden bir çok Nass bulunmaktadır. Örneğin bakınız: Nisa,46- Bakara,75- Maide,13,15- İsra,4,5,6,7- İbrahim,9-En'am,91.
Allah Azze ve Celle bu hususta şöyle buyurur: "Onlardan bir grup, kitapta olmayanı ondan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler ve Allah katından olmadığı halde, "Bu Allah katındandır" derler. Onlar bile bile Allah hakkında yalan uydurmaktadırlar." (1) İmam Fahrettin Razi ayette geçen "dillerini eğip büklerler" cümlesinden maksat şudur der:"Dili eğip bükmek, avurtları şişirerek, çok yaldızlı laflar ederek ve mübalâğa ederek dili eğip büküp konuşmaktır ki bu da, zemmedilmiş kötü bir durumdur"(2). İmam Keffal ise tahrifi şu şekilde izah eder:"Onlar, kelimeye yöneliyorlar, o kelimenin irabını, mânayı değiştirecek bir biçimde tahrif ediyorlardı. Bu durum, Arapların lisanında çokça görülen bir durumdur.. Aynı şeyin İbranîce'de de yapılmış olması uzak bir ihtimal değildir " (3).
Alelıtlak tahrifin şu şekillerde yapıldığını söylemek mümkündür; Birebir metin üzerinde eksiltme ve artırma işlemi, kelime ya da cümlelerin yerini değiştirme ve yorum yoluyla kastedilen mananın çarptırılması. Şüphesiz buna delalet eden bir çok Nass bulunmaktadır. Örneğin bakınız: Nisa,46- Bakara,75- Maide,13,15- İsra,4,5,6,7- İbrahim,9-En'am,91.
Biz burada sözü uzatmamak için
sadece bir örnek vermekle yetineceğiz. Elmalılı Hamdi Yazır merhum Ali imran
suresinin 4. ayeti Kerimesinin tefsirinde; İncil’de Cenab-ı Allah’a “baba”
denildiği bilinmeyen bir şey değildir, dedikten sonra şöyle devam eder; İncil’de
Cenab-ı Allah için kullanılmış olan “eb” kelimesi, gerçek anlamıyla “valid
(baba) demek olamayacağı için “yaratan ve var eden” demek olduğu her din
mensubu gibi Hristiyanlar için de her türlü şüphe ve tereddütten uzak bir inanç
olması gerekirdi. Elbette düşmanları tarafından durmadan ve sürekli olarak “babasız”
diye itham edilmek istenen Hz. İsa’ya, bu kelimenin kullanılmasına müsaade
buyurulması onun hakkında Allah’ın bir rahmeti ve özel bir iltifatı olduğunda
nasıl bir şüphe yoksa, Hz. İsa’nın “babam” dediği zaman “Rahim olan Rabbim, halikim” demiş olduğunda da hiç
şüphe yoktur. Binaenaleyh Hrsitiyan babaların, müteşabihata uyarak bu kelimeyi
bu kadar engel bulunmasına rağmen lügat anlamıyla alıp gerçek “baba” manasına
tevil etmeye çalışmaları da yaratılış inanç ve nazariyesiyle bağdaştırılması
mümkün olmayan bir çelişkidir”.
Merhum Elmalılı’nın bu tespiti çok güzel ve yerindedir. Zira hem tarih içinde hem de bu gün bazı fikir akımları, Allah’ın sıfatlarıyla ilgili olarak gelen bir takım lafızları zahirlerine hamlederek Allah’a el, yüz, baldır vs gibi kul’a ait uzuvları isnad etmektedirler. İşbu düşünce daha önce Hristiyanların içerisine düşmüş olduğu hatanın aynısıdır.
Merhum Elmalılı’nın bu tespiti çok güzel ve yerindedir. Zira hem tarih içinde hem de bu gün bazı fikir akımları, Allah’ın sıfatlarıyla ilgili olarak gelen bir takım lafızları zahirlerine hamlederek Allah’a el, yüz, baldır vs gibi kul’a ait uzuvları isnad etmektedirler. İşbu düşünce daha önce Hristiyanların içerisine düşmüş olduğu hatanın aynısıdır.
Manaya taalluk eden tahrif işlemlerinin bugün de devam ettiğini
söylemek şaşılacak bir durum değildir. Bu gün bir takım iddia sahiplerinin yeni
söylemler üreterek ya da tarih içerisinde kalmış, hiç bir hüviyet değeri
olmayan kavilleri, sanki yeniymiş gibi piyasaya sürerek gündemimize soktukları
gizlenemez bir gerçektir. Hiçbir yenileri doğru olmayan ve hiçbir doğrusu da
yeni olmayan bu iddia sahiplerinin, çalakalem yaparak ve yaldızlı sözler
söyleyerek, özellikle avam tabakası üzerinde -düşünceleri ve inançları tahrif
etmek suretiyle- nüfuz sahibi olmaları, toplum olarak serencamımızı etkileyen
bir husustur. Buna mukabil bu söylemlere karşı geçmişte olduğu gibi, bugün de
Ehli Sünnet uleması tarafından reddiyeler yazılmış ve yazılmaya devam
etmektedir.
Bu kirli kalem sahiplerinin menfur
iddialarını başlıklar halinde şu şekilde özetlemek mümkündür.
a): Kader'in iman esaslarından biri
olmadığı iddiası. Kader'in, Emevilerin bir dayatması olarak lanse
edilmeye çalışılan bu iddia aynı şekilde Hasan-ı Basri'ye (rh.a) aidiyeti son
derece şüpheli olan hatta mümkün olmayan bir risale üzerine bina edilmiştir.
b): Allah'u Teala'nın Kullarının ihtiyari
fiillerinde ki tercihlerinden bihaber olduğu iddiası: Kur'an-ı Kerim'de ki bir
takım ayetlerin zahirine dayanılarak ortaya atılan bu görüş aynı şekilde
filozofların; Allah cc külliyatı bilir ama cüz'iyatı bilmez görüşünü dayanak
kabul etmektedir.
c): İsa (a.s)'ın öldüğü ve kıyamete yakın
bir tarihte yeryüzüne nuzül etmeyeceği iddiası: Efendimizden (s.a.v) rivayet
edilen onlarca hadis'e rağmen, Kur'an-dan ve Sünnet'ten bir temelinin
bulunmadığı ve bu düşüncenin islam inancına, hristiyanlardan girdiğini
yansıtmaya çalışan bir görüş.
d): Peygamberlerin görevinin sadece tebliğ
olduğu, Kur'an-ı tebyin etme gibi bir misyonunun bulunmadığı ve Resul'u
Ekrem'den rivayet edilen hadisler yumağının uydurma olduğunu savunan
görüş.
e): İslamda recm'in olmadığı, hayızlı
kadınların oruç tutabileceği, kıyamet alametlerinin olmadığı, Mucize diye bir
şeyin olmadığı ve ya Efendimizin (s.a.v) tek mucizesinin Kur'an olduğu, Cennet
ve Cehennemin ebedi olmadığı, Mehdi (a.s)'ın ahir zamanda zuhuru'nun safsata
olması ve buna benzer son derece yersiz ve tutarsız görüşler.
İtikadiyata direk ya da dolaylı
olarak taalluk eden bu görüşlerin yeni olmadığını, daha önce de bu söylemleri
bir takım bid'i fırkaların, oryantalistlerin, müsteşriklerin ortaya attığını
söylemiştik.
Son derece kirli kalemlerin ucundan
bizim inanç sahamıza intikal eden bu alelade söylemler, varlık sebebimiz olan
kulluk görevimizi yerine getirmemizde bizi toplumsal olarak etkilemektedir.
Mamafih müslümanların bundan dolayı çok uyanık olmaları ve her yeni diye oraya
atılan görüşleri kimden gelirse gelsin, Ehli Sünnet Ulema'sının süzgecinden
geçirmeden kabul etmemeleri elzemdir. Allah (c.c) ayaklarımızı sabit kılsın.
1) Ali imran, 78
2) Fahrettin
Razi, Mefatihul ğayb, ilgili ayet tefsiri
3) Aynı yer