Bu kaide önceki kaidenin bir bölümüdür:
Bir önceki kaide (yani; bir işten maksat ne ise
hüküm ona göredir) bu kaideyi de içine alır. Çünkü anlaşmalar; insanların temas
halinde bulunduğu cümle işler
kabilindendir. Bu sebeple bu kaidenin, bundan önceki kaidenin bir fer’i olarak
itibara alınması mümkündür.
Kaide’nin şerhi:
Deriz ki: akitler; insanların temas halinde
bulunduğu cümle işler kabilindendir. Öyle ki, bu işler hususunda hükümlerin
tertip edilmesinde göz önünde bulundurulan şey, amilinin o işi yapmadaki
maksadıdır. Aynı şekilde anlaşmalarda ki hükümler de, mücerret lafızlar
üzerinedir. Yani; o lafızların ihtiva ettiği mutlak manalar üzerinedir. Bununla
beraber bu hükümler akit yapan iki kişinin anlaşmayı şekillendirmede kullanmış
oldukları lafızların hakiki manalarına ve maksatlarına binaen sonuçlanır. Çünkü
istimal edilen lafızlardan kast edilen mana, hakiki ve murat edilen manadır.
Şüphesiz maksatlar/niyetler akitlerin hakikati ve dayanağıdır. Lafızların
dikkate alınması ancak maksatlara delalet etmelerinden dolayıdır. Maksat açık
olduğu zaman ona itibar edilir, lafız sınırlandırılır/takyid edilir ve hüküm
maksada göre verilir. Fakat bu,
lafızları tamamen terk etmek anlamına gelmez. Çünkü o lafızlar manaların
kalıplarıdır ve manalar o lafızlardan tabir edilir ve lafızlar sebebiyle evvela açık manalar gözetilir.
Akit yapan iki kişinin akitlerinde kast ettikleri
mana ve lafızların arasını cem etmek güç olduğu zaman, kast edilen manalara
ulaşacak şekilde, açık manalara delaleti göz önünde bulundurularak lafızların
bir kısmı terk edilir. Akit yapan iki kişinin maksatları, akit siğa’larına
ilave edilmiş kelimelerle ya da maksadı ortaya çıkaran bir karine halinde
bilinir. Bu sebeple kast edilen mana ile akit siğa’sı arasında bir münasebet
gerekir. Ta ki maksadı teybin ve tavzih eden akit siğalarına ilave edilen
kelimelerin itibara alınması mümkün olsun.
Bu kaidenin bölümleri ve tatbikatı:
a) Bir şeyi karşılık almak şartı ile hibe
etmek, satış hükmündedir. Mesela: bir
kimse bir başkasına; sana şu atı’mı yüz dinara hibe ettim, dese, diğeri de;
kabul ettim, dese, bu akit bir satış olur. İsterse bu kelime hibe lafzıyla
olsun.
b) Bir şeyi karşılık almak şartı ile emanet etmek,
icare hükmündedir. Mesela: bir kimse başkasına; sana bu arabamı elli dinara
emanet ettim, onu bu gün işlerinde istimal et dese, diğeri de; kabul ettim,
dese, bu akit kiralama akti olup emanet olmaz. İsterse teklif emanet siğa’sı
ile olsun.
c) Beraet-i asıl olmaksızın havalede bulunmak,
kefalet hükmündedir. Mesela: şayet borçlu alacaklısına: senin zımmetimde olan
alacağının şu kadar miktarını falanca
kimseye, zımmetimde beni alıkoyan bir
borç olarak kalması şartıyla, o kimse ( muhalun aleyh ) onu verene kadar sana havale ettim (dese), akit
burada kefalet akdi olup havale hükmünde
olmaz. Çünkü havale borcun bir zimmetten bir zimmete nakledilmesidir. Burada
ise borc havale edenin ( muhil)
zımmetinden, havale edilenin ( muhalun aleyh) zımmetine nakledilmemiştir.
Sadece borcu talep etmede vereceklinin zımmetinden havale edilenin zımmetine
eklendi. Bu ise hakiki bir kefalettir. Çünkü kefalet, borcun talep edilmesinde
bir zımmetten bir zımmete eklenmesidir. Burda ise havalenin aksine borcu bir zımmetten bir zımmete nakli söz konusu
değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder